Sunday 18 December 2011

Aşka yer yokken

Birine aşık olmak çok zor, çok şansa bakan bir süreç. Hayatında en az bir kez gerçekten aşık olmuş olan herkes bunu bilir. Kime aşık olacağımızı seçemeyiz. Her yönü ile tam aradığımız gibi bir adam çıksa karşımıza, o ne kadar kibar, düşünceli, seksi, hayatı dolu dolu yaşayan bir adam da olsa hadi ona aşık olayım diyemeyiz işte. Planlamayla, mantıkla olmaz yani. Size çok uygun birine bir de sizin için uygun bir zamanda aşık olmanız çok çok büyük bir şanstır, aşk milyonda bir gelirse bu trilyonda bir gelir. Elimizde olmayan duygular silsilesidir aşk. Onunla ilgili eğer seçtiğimizi sandığımız birşey varsa, o da ancak aşkın akışına kendimizi bırakıp bırakmamaktır. Elimizdeki tek seçenek budur. Aşkı yaratamayız, o öyle kendiliğinden çıkar karşımıza zamanın akışı içerisinde, biz ya onunla akarız ya da kenara çekilir ve bulaşmamaya çalışırız.

Onu istediğinde yaratamamak, yokken var edememek de ona karşı açlığımızı arttırır. Bazen deli gibi isteriz hayatımızda bir aşk olmasını, bekleriz onu hep; ama kötü haber: o beklenildiği yere asla gelmez. Sizin onu artık beklemediğiniz, hayatı onsuz da kabul ettiğiniz, hatta o olmadan hayatın gerçekten çok güzel olduğunu düşündüğünüz bir anda gelir çöreklenir hayatınıza. İyi niyetli değildir yani. Doğru zamanı asla yakalamaz. Kariyerinizde önemli bir dönüm noktasındayken gelir, hayatınızda ona ayıracak zaman yokken gelir, duygusal dünyanız karma karışıkken gelir, uzun vadeli ciddi bir ilişki istemiyorum derken gelir işte. Neden böyle şımarık bir çocuk gibi en olmayacak zamanlarda kolunuzdan çekiştirip durduğunu anlayamazsınız. Onu gerçekten isteyip istemediğinizi mi sınamaktadır, yoksa hak edip etmediğinizi mi ölçmektedir bilinmez.

En olmadık zamanda gelen bu şımarık misafire istediğiniz gibi davranamazsınız çoğu zaman. Olmadık zamanda, ev hallaç pamuğu gibiyken geldiğinden, istediğiniz gibi ağırlayamazsınız. Normalde oturup karşılıklı birbirinizin tadını çıkaracağınıza alelacele evi toplamaya çalışır, onu salonda yalnız bırakırsınız. İçiniz sıkkın olur sizi böyle dağınık ve pis zannedecek diye. Zanneder de. Sizin hakkınızda doğruluk payı olmayan daha birsürü şey de zanneder. Ah keşke sizi normal şartlar altında görseydi...

Bazen bu doğru zamanda gelmemesinin bedelini birlikte ödersiniz. Yeniden başlamak mümkün müdür bilinmez. Ama olmasını dilersiniz. M.F.Ö. nün şarkısındaki gibi "Bu sefer korkmadan, koklayıp birbirimizi çöpe atmadan". Ama zaman gerekir. Önce bir yokluğu ile tanışmalı, onu özlemeli, kıymetini anlamalısınız. Burnunuz sürtmeli. Aşkın çirkin yüzünü de görmelisiniz. Belki asıl sınav şimdi başlıyordur. Onun acısına katlanmanız, bu acıya rağmen çirkinleşmeyip aksine güzelleşmeniz, aşkı hala içinizde korumanız, saflığınızı muhafaza etmeniz gerekir. Aşkı her yönüyle kabullenip istemeniz gerekir. Sonunda geri gelir mi bilinmez. Bir de bilinmeyeni kucaklayacaksınız işte!..

Aşka yer yokken canınız sıkılabilir. Onun boşluğunu cinsellikle, hiçbirşey hissetmediğiniz insanlarla flört ederek doldurmaya çalışabilirsiniz. Kötü haber: boşluk büyür. Kalbe yazık edersiniz. İnsanın kalbi yorulur. Yalnızlık ve kendinle yüzleşme daha da zor olur. Ama aşkın bir meteor gibi düştüğü hayatınızdaki boşluk öylesine büyüktür ve öylesine acı verir ki acıdan kıvranmamak için her türlü morfini çok da düşünmeden yutarsınız. Yazık olur.

Hiçbir acı sonsuza dek sürmez, ve Tanrı kimseye taşıyabileceğinden fazlasını vermez. Avunmak için daha pek çok söz vardır, bulur oraya buraya yazarsınız. Zaman geçer. İzleri tortuları elbette silinmez. Acısı hafifler ama. Unutulur biraz da.
...
Taa ki aşkın bir sonraki ziyaretine kadar, tabii eğer yeterince şanslıysanız...

No comments:

Post a Comment