Friday 17 February 2012

Yalnızlık Şiiri ve Düşündürdükleri

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler..
     
Orhan Veli Kanık

Bu şiiri ilk okuduğumda ortaokuldaydım. Kendimi kalabalıklar içinde yalnız hissettiğim zamanlardı. Okulda kankam yoktu, sınıfım, içinde hiç arkadaşım olmayan bir sınıfla değiştirilmişti, evde beni anlayan kimse yoktu, ailemle çoğunlukla didişiyordum, ergenliğe adım atmaya başlamıştım, göğüslerim küçüktü, hada regl olmamıştım, kimsenin beni sevmediğini düşünüyordum, kimsenin beni beğenmediğindense emindim. Ama hep bir kalabalık vardı etrafta. Sınıflar, dersler, evde anneannem kardeşim annem ve babam. Geleceğe dair umutlarım da vardı. Aşka olan inancım da. O anki yalnızlık çok da koymuyordu bana. Kalabalıklar içinde yalnız olmak ve ordan oraya koşuşturmak tecrübe ettiğim ve az acıtan bir şeydi.

Yalnız insanlar için üzülürdüm ama. Belli bir yaşa gelmiş, evlenmemiş ya da kocası ölmüş kadınlar için çok üzülürdüm. Bir de bunlar çalışmıyorlarsa evde bütün gün nasıl zaman geçiriyorlar diye düşünürdüm hep. Toplum da bunu aşılıyordu zaten, etraf bu kadınlar için "Ah.. Vah.." eden insanlarla doluydu.

Şimdi işten ayrılmamın üzerinden üç buçuk ay geçti. üç buçuk senelik sevgilimden ayrılmamın üzerinden de aynı üç buçuk ay geçti. Bir evde tek başıma yaşıyorum. Ailem var arkadaşlarım var ama gece eve tek başına dönüyor olmak içimi çok acıtıyor. Saf bir yalnızlıkla çevriliyim. Hem fiziksel hem de ruhsal. Canım çok yanıyor, belli etmiyorum. Giyinip süslenip dışarıya çıkıyorum. Gülümsüyorum. Depresif ve güçsüz yanımı göstermek istemiyorum kimseye. Bana zarar vereceklerinden değil, bazen sadece kimseyi kendi derdimle sıkmamak için, bazen de güçlü olduğumu hissettirdiği için. Ama bir yandan da duygularımı bu kadar içime kapatmak beni insanlardan uzaklaştırıyor sanki.

Kendimi sevmeye, biraz biraz affetmeye, çokça da kendime yüklenmeyip acı çektirmemeye ihtiyacım var. Başıma gelen şeylere karşı seçim şansım vardı her zaman ve o şansı hep kullandım. Ama Tanrı olmadığımı kabul etmeye ihtiyacım var. Herşeyin benim elimde olmadığını anlamam gerek. Her şey benim yüzümden değil. Değiştiremediğim ve sadece elimde olmadan başıma gelen şeyler de var. Ben Tanrı değilim. Güçlü olmak ve öyle hissedebilmek için Tanrı olmak değil, gücünün sınırlarını bilmek gerekiyor.

Wednesday 8 February 2012

İntihara Yaklaşmak

Robin Williams'ın "What Dreams May Come" filmidir beni intihardan uzak tutan şey. Cennet ve cehenneme inanırım, ve intihar edenlerin cehenneme gideceğine de. Ama bu beni intihardan uzak tutmaya yetmezdi. Filmde bir cehennem tasvir ediliyor ki, dehşet. En çok neden korkuyorsan, canını, ruhunu en çok ne yakıyorsa bu hayatta, senin sonsuz cehennemin o oluyor. Öyle ateşler falan yok yani. Beden yok ruh var ya öbür dünyada, ruhun yanıyor adeta. En çok yalnızlıksa korktuğun, sonsuz yalnızlığa gömülüyorsun mesela.

Bu yüzden şu an yalnızlık beni üzüntüden kahretse de, bunu sonsuzlaştırmaktan korktuğumdan kendimi öldüremiyorum. Bu dünyada, bunun değişme ihtimaline çok az inansam da, bu ihtimali sıfırlamaktan korkuyorum.

Ama geçen gece delirecek gibi oldum. Kimse beni sevmiyor, kimse beni istemiyor, kendi babam bile istemedi diye ağlarken, uzun süren acıdan mı, ağlamaktan mı, yoksa kalbimin ağrısından mı bilmiyorum ama hissizleştim birden. Belki de ölüm böyle bir hissizliktir dedim içimden. Buna inandırdım kendimi. Üzüntü hissetmektense hiçbir şey hissetmemek daha iyiydi. Nasıl yapmam gerektiğini düşünürken uyudum. Kendimi intihara en yakın hissettiğim andı.

Bazen de; belki geçmişte bir yerde intihar ettim ve şimdi de onun sonsuz cehenneminde yaşıyorum diye düşündüğüm de oluyor. Ara sıra yaşadığım buruk ve melankolik mutluluklar bu dünyada ara sıra iyi bir insan olmanın karşılığı, ama genel havam hep depresif. Hep çok mutsuzum.

Böyle mutsuz, umutsuz yazılar yazıyorum bir de, bunu kim niye okusun ki...

Thursday 2 February 2012

Bir Erkekte Ne Arıyorum da bulamıyorum

En son görüşmemizde psikoloğun karşısında: "Neden bir erkeğe ihtiyacım var mutlu olmak için, neden kendi kendime mutlu olamıyorum!.." diye ağlanırken gayet sakin bir şekilde: "Hayatında birini istemen normal birşey, isteyebilirsin tabii ki" dedi. Nedense aynı olay bana normal gelmezken böğüre böğüre ağlayan ben, normal denildiğinde, ha öyleyse sorun yok o zaman diyip sustum. Yaşadıklarında yalnız olmadığını bilmek, yaşadıklarının normal ve sağlıklı duygular olabileceğini keşfetmek insanı sakinleştiriyor.

Evet hayatımda birinin olmasını istiyorum. Aşık olduğum biri olsun hayatımda, deli gibi aşık olayım, heyecanlanayım, arzulayayım, aklım başımdan gitsin. Şimdi bu zor bir kısım. Bir formülü yok çünkü. Aşk çabayla, çok çalışmakla, sosyallikle, ayarlamalarla olan birşey değil. Ne kadar sosyal ortama girersen gir, ne kadar parlarsan parla, ne kadar dışadönük, hoşsohbet, seksi, havalı, güzel ya da sevimli olursan ol garantisi yok aşık olmanın. Yakışıklı, havalı, seksi, mükemmel bir adam bulsan da garantisi yok aşık olmanın. Yok işte. Aşk bir kıvılcım. Ya var ya da yok. Ya da gelir, kaçırırsın, ardından aval alav bakarsın işte.

Mükemmel erkek demişken, evet hayatımdaki erkeğin belki mükemmel değil ama benim için olmazsa olmaz özelliklere de sahip olmasını istiyorum. bunları maddeler halinde yazsam daha iyi olacak sanırım:
  • Onun da bana çok aşık olduğunu hissetmek istiyorum. Karşılıklı olsun yani hisler.
  • Kendine çok güvensin.
  • Minimum kıskanç olsun. Arkadaşlarımla gezmelerime, giyimime, içmeme arkadaşlarıma karışmasın.
  • Birbirimize herşeyimizi anlatalım ama hesap sormadan. Her söylediğimize de inanalım. Ben inanırım zaten benim için o kolay.
  • Çok iyi sevişsin. Tutku ve şehvet olsun aramızda, ten uyumu olsun.
  • Kadınları etkilemeyi bilsin. Yani bu saatten sonra çoluk çocukla uğraşmıyım. Bir kadına nasıl yaklaşacağını, nasıl davranacağını, nasıl dokunacağını falan bilsin.
  • Aldatmasın, sadık olsun. Şimdiye kadarki hiçbir ilişkimde kimseden şüphe etmedim zaten ben. Hatta tatilde koluna playboy dövmesi yaptıran ilk erkek arkadaşımdan bile. Bu konuda güven benden en başta verilir, layık olsun sadece.
  • Arkadaşlarımla iyi geçinsin, birlikte planladığımız aktivitelere gelsin. beni yalnız bırakmasın. Ben de onun arkadaşlarıyla kaynaşayım.
  • Birlikte geçirilen zamanlar gibi ayrı zamanlarımız, özel alanarımız da olsun.
  • Dans etmeyi sevsin, utanmadan kimse ona bakmıyormuşçasına deli gibi dans etsin
  • Birbirimizle konuşmaktan zevk alalım, çenemiz düşsün birlikte, konuşurken çok eğlenelim. Hatta belki sevişme sırasında bile konuşalım...
  • Benim müzik kültürüm çok yoktur, az vardır, ama zevkim vardır. Onun kültürü çok olsun, yeni müzikler dinletsin öğretsin bana.
  • Birlikte güneşin doğuşunu izleyelim, dans edelim, romantizm de yaşayalım.
  • Yanımda olduğunu hissettirsin bana, ilk siktiriboktan olayda arkasını dönüp kaçmasın.
  • Bana değer versin ama lafta değil sadece. En azından kalbime, üzüntüme değer versin...
  • Beni en ufak kötü hareketimde yargılayıp etiketlemesin. Bir anlasın, anlayışlı olsun.
  • Benimle henüz yapmadığı şeyleri özlesin, yani plan yapsın kafasında benimle paylaşmak istediği anlara dair.

Son olarak hem aşık olayım, yani o doğa üstü olay gerçekleşsin istiyorum, hem de bu doğa üstü olayın gerçekleştiği erkek yukarıdaki noktalı özelliklere sahip olsun istiyorum. Bunlar olmadan da kalbime yazık edip heyecan duymadığım biriyle birlikte olmak istemiyorum.

Tüm bunları düşünürken bir yandan da çok şey istediğimi, daha azıyla yetinmeye de kalbim elvermediğinden sonsuza dek yalnız kalacağımı, artık asla aşık olamayacağımı, aşık olsam da bana uygun biri olmayacağından bunu bir ilişkiye dönüştüremeyeceğimi, dönüştürsem de kısa sürede biteceğini falan düşünüp 27 yaşında aşk hayatımın bitmiş olmasından korkuyorum.