Monday 26 March 2012

son gibi bişey

"Gerçekten ölmek isteyen insan, ben intihar ediyorum demez.
Gider ölür sadece.
Artık yeter der, ama içinden. Belki, öldüğümden insanların haberi olacak mı diye düşünür. Kimin ne zaman haberi olacak diye düşünür. Nasıl haberi olacak diye düşünür. Ama o kadar.
Üzgünüm. Yaptığım seçimlerden ötürü. Herşeyi zora soktuğum için çok üzgünüm. Güçsüz olduğum için çok üzgünüm, ve sevdiklerimi üzdüğüm için en çok da."

Dun akşam yazdım bunu. Ardından tansiyon ilaçlarını içip intihar etmeyi düşündüm. Sonra eski sevgilimi aradım. Benden millerce ve saatlerce uzaktaki adamı. Beni hala seviyor, neden seviyor bilmiyorum ama seviyor işte. Benimle birlikte olmak istemiyor, en azından şimdilik. Bense onu çok özledim. Onu üzdüğüm her an için, her sözcük için, her eylem için deli gibi üzgünüm. Kendimi affedebilmem çok zor olacak, o da olursa.

Beni sakinleştirdi, yatıştırdı. Onunla konuşmaya başladığımda veda mektubu yazıyordum. Özür diliyordum beni seven insanlardan, annemden, ondan, kardeşimden. Üzülmemelerini, deymeyeceğimi yazıyordum. Hayatı taşıyacak gücüm olmadığı için dinlenmek istediğimi söylüyordum. Sonra beni hala sevdiğini söyledi. Ben kendimi sevmezken onun hala sevmesi şaşırtıcı geldi. Şu an yaralarımız ve kırgınlıklarımız çok yeni, ama uzun bir geçmişimiz var, aşık olduk, aynı evi, aynı yatağı paylaştık senelerce. İleride, ben biraz daha kendi ayaklarımın üzerinde durunca, o biraz kırgınlıklarını atınca karşılıklı birer kadeh şarap içip tekrar başlamak hakkında konuşmaya karar verdik. Bu zamana kadar da duygularımız değişir ya da hayatımıza başka birileri girerse haber vereceğiz dedik birbirimize. Yazmayı bıraktım konuşurken. Telefonu kapattığımda gözlerim şişmiş, kenarları kurumuş ve morarmıştı. İçim daha rahattı ama.

No comments:

Post a Comment