Monday 2 January 2012

Ayın Biri Kilisesi

Sonunda gittim. Hep adını duyardım, methini dinlerdim ama ilk kez, hem de tek başıma gittim işte. Birini bulmaya çalış, zamanı ayarlamaya çalış derken hep bir aksilik çıkmış sonra da unutulmuştu bu kilise mevzu. Bilmeyenler için kısaca tarif edeyim. İstanbul'da "Ayın biri kilisesi" diye anılan bir kilise var. Asıl adı Meryem Ana Kilisesi imiş. Özelliği her ayın yalnızca birinci günü o da saat 14:00 e kadar açık olması. Gidiyorsun, dilek sayın kadar anahtar alıyorsun ve dileğin gerçekleşince anahtarlarını iade ediyorsun. Kısaca bu, ama içerde daha uzunca bir rituel var tabii ki.

Düşündüm içimden, dedim ki bu gun sadece ayın biri değil, 2012 nin de ilk günü, Hıristiyanlar için kutsal olan pazar gününe denk geliyor, demek ki çok özel. Bu özellikteki bir 1 Ocak'ın tekrar pazar gününe denk gelmesi yanlış hesaplamadıysam 2017 ye gelecek ki bir 5 sene daha bekleyemem. Saat 13:00 sularında benim gibi düşünen bir insan güruhunun oluşturduğu kuyruğun sonundaki yerimi alıyorum. Sıradakiler ile "doğru mu geldim?", "burası orası mı?", "siz daha önce geldiniz mi?", "işe yaradı mı?" şeklinde üzerimdeki sınav öncesi gerginliği azaltmaya çalışan muhabbetlere giriyorum bir süre.  Evet, baya bir heyecanlıyım. İnanırsan olur özdeyişine çok bağlı olduğumdan inancımı kuvvetlendirecek olan her şeye açığım. Denemekten zarar gelmez diyorum en pragmatist (faydacı) yaklaşımımla.

İnternetten biraz araştırmıştım, ama yine de ritüeli tam bilemediğimden: önümdekileri izlerim artık, diyorum ve kendimi akan kuyruğa bırakıyorum. Anahtarlar ve mumlar girişte sol taraftan alınıyor. Anahtar almayacaksanız binanın solunda bir çıkış kapısı var oradan da girebilirsiniz. Anahtarını alan hemen 170 derece sağa dönüyor ve hoop mum sırasındasın. Mumunu yakıyorsun dileğini içinden geçirerek ve elindeki anahtarlarla havada kilit açma manevraları yapıyorsun. Ben yapmadım ama isteyenler duvarlara ve duvarda asılı cam resim çerçevelerinin kilit yerlerine de anahtarlarını sürüyorlar. Oradan aşağıya ayazmaya (çeşme ve kutsal su havuzu demek sanıyorum) iniyorsunuz. Burada dikkat: artık istikamet su, burada hala duvarlara anahtarları sürmeye devam edecekseniz arkadaki sabırsız kalabalık sizi söylenerek itekleyecektir hafiften.

Aşağı indiğinizde sağda su, solda dua yeri var. Ben suyla elimi yıkayıp ıstavroz çıkararak dua yerini pas geçtim ve merdivenlerden çıkıp papazın sırasına girdim. Istavroz çıkarmak da benim için farklı bir anlam taşıyor. Allah'ım aklım kalbim ruhum ve bedenim sana emanet demek. Küçükken Hıristiyanlar niye filmlerde böyle yapıyor olabilir diye düşünüp kendimce uydurup inandığım, Hıristiyanlık için yanlış ama benim için doğru bir anlam.

Papazın karşısına geçtiğimizde paramızı da hazır ediyoruz, beleşe kutsanmak yok öyle. Var da "Bağış yapacaksanız buraya" diye gösterilen çanağa bakıp "Ha yok yapmayacağım" denmez öyle. Papaz adınızı soruyor, bazen Türkçe sormuyor, onun için bir sessizlik fark eder ve son cümlesinin sonunda bir soru işareti olduğunu hissederseniz direk adınızı söyleyin. Ben öyle yaptım. Adınızla dua akuyor, Amin diyor, Amin diyip parayı verip çıkıyorsunuz. Çok büyük paralar değil. Anahtar, mum, dua hepsi 1'er lira. Hesap sizin dilek sayınız doğrultusunda kabarıyor.

Kilisenin bahçesinde boncukçular da var. Şans, para, aşk, okul, kariyer .. gibi yirmiye yakın kategoride boncuk var. Onara çok inanmadım, bunları satan insanlara bakıp: kelin merhemi olsa başına sürer, deyip boncukları pas geçtim. Ama 40lı yaşlarındaki bir kadının kendi yaşıtı bir arkadaşına "Koş koş koca için boncuk al" dediğini, o kadının da bu laf üzerine gerçekten koştuğunu da gördüm.

İki adet anahtarım var şimdi elimde. Biri sarımtrak, biri gümüş rengi. Biraz farklı aldım ki hangisini neye aldığımı karıştırmayayım. Hangisi olursa onu götürüp iade edeyim. Çok heyecanlıyım. Anahtarını geri getiren, bebek pusetiyle gelen insanlar gördüm. Ümitliyim. Bir de pazarlıkçıyım. Bunlar olsun hele bi, bunları geri getirdiğimde yenilerini de alırım diye ileriki dileklerimi de şimdiden planladım.

Bu günlerde hep yalnız takıldığımdan yalnızlık hissi bazen beni çok üzecek boyutlara gelebiliyor. Özlediğim insanlar var, yanımda değiller, anne baba kavramlarında çok eksik gedikler var hayatımda. Papazın kutsama sırasındayken bir an kendime ve oradaki tüm inanlara bir dışardan baktım. O insanların içinde de çok çaresiz olanlar var, birşeyleri delicesine isteyen ama elde edemediği için her türlü spiritüel yola başvuranlar var. Ama güzel olan birşey de var ki, hepimizin de ortak noktası, umudumuzu yitirmemiş olmamız. İsteyecek şeylerimizin olması. Bu bile çok önemli. Diyoruz ki Tanrı'ya: Bak Tanrım, şimdi ben mutsuzum ya, bence çocuğum olsa, işimi değiştirebilsem, koca bulsam, kaynanam yakamdan düşse, çocuklarım ÖSSyi kazansa ya da evlense vsvs. mutlu olacağım. Ona yol gösteriyoruz. Ne gülüyordur bize ha. Dur diyordur içinden, şimdi karşına senin için hazırladığım 28. yaş planlarımı koyayım da çık bakalım işin içinden. Bu sefer neler isteyeceksin acaba benden.

Hadi bakalım kolay gelsin hepimize. Tanrı dualarımızı duysun, kabul etsin, en kısa sürede cevap versin, yanımızda olduğunu ve bizi koruyup kollayacağını, bizi hiç bırakmayacağını ve bizi çook sevdiğini hep hissettirsin bize; inşallah.

AMİN

No comments:

Post a Comment